ÖYKÜ 701
SANDIK – MÜNİRE ÖZGENCAN
Dün annemin sandığını açtım ilk kez. Neredeyse bir yıl olacak. Annem zaman zaman açar, içinden bir şeyler alır, bir şeyler koyardı. Pek oralı olmazdım. Havlular, sandık lekesi olmuş dantel masa örtüleri, kenarları oyalanmış renk renk yemeniler, nevresim takımları, seccadeler. Aralara serpiştirilmiş naftalin paketleri. Kahverengi çantasında evlilik cüzdanı, ilkokul diploması, gazeteden kesilmiş bir makale, babama ait […]
İÇİ ACIDI- TUBA KIR
Gün akşama dönmeye başlamış, parktan gelen çocuk çığlıkları azalmıştı. Kadınlar tek eğlenceleri günlerden dönmüş, işten gelecek kocalarına yemek hazırlamaktaydılar. Apartmanlar kuru fasulye, pilav en çok da patlıcan kızartması kokuyordu. Çocuklar okul mesailerini bitirmiş, karınlarını doyurmuş, dinlenmişler, ödevlerini yapmaya nazlanıyorlardı. Köpek sahipleri büyüklü, küçüklü cins köpeklerini tasmalarından salmışlar, tuvalet ihtiyaçlarını gidermelerini sabırla ve ağır adımlarla seyrediyorlardı. […]
SABAH – ÖYKÜ DİDEM AYDIN
Sinek gibi örümceğe yakalanmıştı, hepsinin bir ağı vardı, hepsi sabırla beklerdi. Gözleri perdeli, sahne gerisinde duymak isterlerdi; ne çok erkek ve fakat ne kadar az insan, ne çok kadın ve fakat ne kadar az insan hamamböcekleri gibi tezgahın üstünü alırlardı; yeter ki gece olsun, yeter ki nefesleri kesilsin. Hamamböcekleri gibi tezgâhın üstünü almıştı, onun […]
SON DURAK C’NNETTEPE – FÜSUN ÇETİNEL
Ceyda, Portakal yokuşunu tırmanan yorgun otobüslerden birine binmek zorunda kaldığında saat beşi çoktan geçmişti. Zengin sitelerine ev işine giden kadınlar, bahçıvanlar, ayak işine bakan genç çocuklarla tıka basa doluydu içerisi. Furkan, elleri direksiyonda, kırmızı BMW’sinin içinde ağzı açık arkasından bakakalmıştı. Onun otobüse binmeye cesaret edebileceğini, kendisini yolun ortasında ekebileceğini hiç beklemezdi. İntikamı feci olacaktı. Ceyda […]
EMANET SÖZLER DOLABI – MİNE AYKAL
Gün’e Ay’a daha nice yıllara ve yollara… Uyarı: Dolabın önüne kadar geldiğine göre ihtiyaç sahibisin belli ki ey güzel yaralı. Aç kapılarını, korkma. Seç, beğen, al. Olsun bütün bu cümleler yaralarına şifa. Aman ha az bulma. Bunlar son sözcükler değil ki. Aşk, yürekte ölmedikçe; can, tene veda etmedikçe hep gelir yenisi dile. Bırakıver yerine […]
ÇIKMAZ SOKAK – İSA BALCI
…Sağa döndü. Çıkmaz sokak. Bir uçurumun kenarına benziyordu. Her şey bitti diye düşünemeden. Sokağın dip köşesine saklandı. Kalbi, evde kendisini başka bir kadınla basmak üzere olan adamın karısının kapıyı yumrukladığı gibi çarpıyordu. Bir sessizlik, iki sessizlik, üç sessizlik. Nefesinin ve kalbinin sesini yavaşlatıp arkasından gelen polislerin adım seslerine yoğunlaştı. Kimse gelmiyordu. İzini kaybettirdi. İyi yırttım. […]
ÖZÜRLÜ KADROSU – ÖMÜR KURT
… Dairenin kapısını yavaşça tıklattı: “Gel!” “Ben, yeni atandım buraya”, dedi ürkek bir ses. Bir yüz, önce Hüseyin’in olmayan kolunu süzdü… Sonra başını kaldırdı: “Ha! Şu özürlü kadrosundan…” Hüseyin yutkundu; duyulur duyulmaz bir sesle; “Evet” dedi… “Tamam, bir alt kata in. Sol koridorda, en sondaki oda”, Eliyle Hüseyin’in olmayan kolunu işaret ediyordu: “Zaten senin […]
RAKI ŞİŞESİNDE PİRANHA – EMRE GÜRKAN KANMAZ
Betimlemelere işkence gözler. Yoğunluğu delirtici bakışlar. Kirpikleri piyano çalıyor. Senkronize sesler. Gözler. Evet. Onun gözleri. Gözleri, gökyüzünün çakmak cebinden besleniyor. Sürekli nemli. Sürekli saydam. Tüm renkler pastörize. Elinin altında. Bakışlarının. Ne güzel. Gökkuşağı da o, kara delik te. Birazdan kapıya çıkacak. Çöpü koyacak kapısının önüne. Merdiven boşluğundan aşağı bakacak biraz. Apartmanın ayaklarına. Huyudur. Sonra dört […]
KISA – MAHMUT
Kadın; “bak” dedi Kumrular Sokağı’nda akçaağacın gövdesine yapıştırılmış kayıp ilanını göstererek, “İnsanlar kayboluyorlar ve geri dönmüyorlar”. Düşmeyen, kalkamayan nesne hareketsizliği ilandaki kırmızı kazaklı kadının kanepede otururken ki bakışı, dâhil oluyor havaya. Bir sürahiyi eğip içindeki suyu dökmek gibi bir dâhil oluş bu. Sürahide kuruyup kalacak suyun izi, evin uzak olması ya da olmayışına benzeyerek. Gereksiz […]
ÖLÜMDEN DEFİNE KADAR – BEDRİ KARAİSMAİLOĞLU
Biraz önce ellerinin arasından kayıp giden bir can, gözyaşları, ağıtlar, ve bir saat sonrasında can dostunun düğünü, müzik, dans, ömür boyu mutluluklar. O düğüne katılacak kadar midesizim, evet. Doktorların hissiz olduğundan dert yananlara sitem edecek değilim. Ama lanet olası doktorlar derseniz biraz burkulur içim. Ellerimi biraz önce kalbi duran adamın göğüs kafesini bir miktar çöktürmek […]
Bir Küçük Cinnet – Gülru Öztunç
Sabah uyandığımda –altı suları- bir şeyim yoktu. Kış ya hava karanlık. Yok, alacakaranlık bile değil. Sadece adı sabah olan bir sabah. Şehrin bu yanında evler hep rutubet, hep kömür isi. Yüzümü yıkıyorum söverek. Aynanın orta yerine okkalı tükürüyorum. Dişlerim sigara sarısı dizi dizi. Ağzımın içi zift yalamış gibi. Tipsiz, kavruk suratım. Mutfak hele hepten buz. […]
PEMBE PANJURLU BİR HAYAL – SAMET CİNLİ
Karanlık geceyi yararak yürüyorum. Yalnız başıma kaldığımdan bu yana hep bu saatlerde dışarı çıkıp kimseye görünmeden sokak lambalarının elinden tutarak ayakta kalıyorum. Senden sonra gündüzleri ölüp geceleri ruhumun gömülü olduğu soğuk bir beden olarak uyanıp kendimi bir mezarlığa benzettiğim sokaklara bırakıp kayboluyorum. Bu gecede sonunu bile bile izlenen bir film gibi geçiyor önümden. Dakikalar saatlerin […]
MEKTUP/VARSIN – AYŞEGÜL ÇURA
“Beni seviyorlar..Bilmezdim bunu,gördüm her bir hecelerinde,gözlerinde Beni seviyorlar,bilmezdim bunu.Birileri beni seviyor,varsın bu hayatta diyor..” Bilemezsin ki. Kimin seni sevdiğini. Ama sever. Bazen uzaktan, buğulu bir camın ardından. Bazen çok yakınından, sen hiç ihtimal vermezken. Yalnızsındır, yalnızlığın kınından çekilmeye hazır bir bıçak gibi bekler. Sen kalın bir zırhla kaplı olduğunu sanırsın,oysa her yakınlaşmada o bıçağı acımasızca […]
En Çok Okunanlar









Son Yorumlar