
Biz insanlar, sizce karşımızdakine mi âşık oluyoruz yoksa sevmeyi mi seviyoruz? Bunun ayrımını nasıl yaparız? Sorsanız bir sevdalıya, “Ben onun gözlerine vuruldum!” diye bir cümle kursa size; bunu demeyi çok sevdiğini ve uzun zamandır bunu söylemeyi sabırsızlıkla beklediğini, bu sebeple de gözleri çok güzel olan bir insanın gözlerini beğendiği için bunu “aşk” sandığını asla düşünmeyiz. Belki de bu aklımıza en son gelen ihtimaldir. Genellikle söyleyeceğimiz ilk şey “Ne kadar romantik!” olacaktır. Pek tabi, gerçekten partnerinin gözleri dikkatini çeker çekmez ondan çok hoşlanmış ve hisleri aşka dönüşmüş bir insandan da bahsediyor olabiliriz. Fakat bu, tıpkı ilk durumdaki gibi bir “ihtimal” olacaktır Buna rağmen, aklımıza ilk gelen de budur.
Şimdi kendimizi o kişinin yerine koyalım. Hissettiklerimizi çözümlemeye çalışmayarak direkt kendimizi o duygu seline bırakıveririz. Bunu aşk, heyecan, sevgi, saygı ya da hayranlık gibi birçok kavramla açıklamaya çalışırız. Oysaki bu uzun zamandır beklediğimiz “sevme isteği” olabilir. Bazen partnerimizin ya da partnerimiz olmasını istediğimiz kişinin bize uygun olup olmadığını sorgularız. Hatta bazen bunu sorgulamaya ihtiyaç bile duymadan kendimizi o kişiye zincirleyiveririz. Çünkü bu, sevmeyi seven herkes için temel bir ihtiyaç olarak bile görülebilir ki inanın bu yadsınamaz bir gerçektir. Aşka susayabiliriz, acıkabiliriz… Acıktığımızda, sadece karnımızı doyurmak için damak zevkimize uymayan bir yemek yiyebildiğimiz gibi tadına bayıldığımız ve yerken her lokmasından keyif aldığımız bir yemek de yiyebiliriz. Hatta belki de tadını o denli seviyoruz ki doymak bile istemiyoruz. Aslında ikisi de karnımızı doyuruyor, buna rağmen biri bizi çok daha fazla tatmin ediyor.
Yediğimiz ilk yemek (damak zevkimize uymayan) aç olduğumuz için gözümüze güzel görünen ama bizi asla mutlu etmeyen yemekti. Bu yemekleri, aşka aç olduğumuzda kendimizi kaptırdığımız bireyler gibi düşünebiliriz. Sadece doymak istiyoruz. Bizi bir süreliğine tok tutsa da et yemeyi çok seven biri olarak, sadece salata yediğimiz öğünün et yemeği olan bir öğünden daha lezzetli olduğunu kanıtlayamayız. Bir süreliğine bunu iddia ederiz, kabullenmeye çalışırız ama eninde sonunda, salata yemekten sıkılır ve et yemeği aramaya başlarız. Et yemeğine ulaşmak bizler için çok zor görünebilir ve bu sebeple salataya biraz yağ, tuz, limon ekleyebiliriz. Sürekli yeni tarifler dener ve tadını sevdiğimiz kıvama getirmek için çok uğraşırız. Ancak, ne yaparsak yapalım bu öğün bize keyif vermeyecek, hatta artık karnımız bile doymayacaktır.
İşte aşka aşık insanlar olarak, karşımızdakini çok sevdiğimizi sandığımız her dakika aslında hayalimizdeki aşk için çabalayan birer işçi haline geliriz. Aşka açken yanlış katarlar vermemenin tek çözümü, aşk anlayışımız ile bağdaşan ve bize bu aşkı doyasıya yaşatan tatminkâr bir partner bulmaktır. Elbette bunun çok kolay ve hızlı bir süreç olacağına inanmak da bizim bu döngüden hiçbir zaman kurtulamamamıza neden olacaktır. Bu yüzden de sevdiğimiz yemeğin, en güzel kıvamına gelmesi için beklemeliyiz.
Uzun lafın kısası; mühim olan aşka olan açlığımızı bastırmak değil, doya doya o aşkı yemektir. Yedikçe yiyesi gelirse de insan, gerçekten “aşk”ı bulmuş demektir.
Bir cevap yazın