Filmlerde her şey ne kolay olurdu. Taksi bir ıslıkta dururdu. Oysa yirmi dakikadır bir taksiye binmeyi başaramamıştı Hakkı. Bir baltaya sap olmayı da başaramıyordu zaten. Bir evlat olmayı da. Koca olarak ise yataktan başka bir yerde işe yaramazdı. Allahtan yataktaki numaraları meyvesini vermemişti de baba olarak çuvallama ihtimali doğmamıştı. Doğsaydı onu da büyütecekti. Çocuğu değil başarısızlığı. Büyütüp boy boy başarısızlıklarına, nur topu gibi bir tane daha ekleyecekti. Baba olamamak… Ama en kolay kabul görecek başarısızlığı bu olurdu herhalde. Dışarısı baba olamayanlarla dolu değimliydi zaten. Ha bir eksik ha bir fazla. Kadın olmadığına en çok böyle zamanlarda sevinirdi. Anne olamamak başarısızlıkların en büyüğüydü çünkü… Bunun için bıkmadan usanmadan deniyordu Gülsüm. Bunun için o doktor senin bu doktor benim geziyorlardı. Bunun için her gece, her gece sevişiyorlardı. Ve bunun için şehirde penisini görmeyen, spermlerini saymayan doktor kalmamıştı. Hiçbir sorun bulamıyorlardı. Olmaması için hiçbir neden yok diyorlardı. Oysa Hakkı biliyordu… Sorun tabi ki ondaydı. Vücudundaki her hücre başarısızlığa programlanmıştı. Üreme hücreleri de buna dahildi. Babasının istediği kişi olmaya karar verdiği o gece, vücudundaki her hücre ters dönmüş, küsmüştü. Spermler de tabii. Sorun sayıları değildi, tutumlarıydı. Hakkı’nın içindeki kara nehrin kıyısı bir çocuk büyütmek için uygun değildi. Hakkı bunu biliyordu. Hakkı hatırladı .
-Git o boylarını getir.
-Baba lütfen bağırma .
-Git getir dedim.
-Baba lütfen!
-Pastelleri, keçelileri, kuru ve sulu boyalarını, ne kadar boyan varsa hepsini getir. Çabuk ol. Bundan sonra pembe, mor, turuncu ve kırmızıya ihtiyacın olmayacak.
-Baba lütfen!
-Karı gibi yalvarıp durma be. Bunlara ihtiyacın olmayacak dedim. Çünkü bundan sonra gül resmi, çiçek böcek resmi yapmayacaksın anladın mı? Yapmayacaksın. Bugün seni futbol kursuna yazdırdım. Okuldan sonra gidip futbol oynayacaksın.
-Ama baba ben futbol oynaya…
Oynayacaksın dedim. Gol atacaksın anladın mı gol.
“Baba, ben göründüğüm gibi değilim bağışla “
*
Hakkı’nın taksiye binmeye çalıştığı meydan işten çıkanlarla, her geçen dakika biraz daha kalabalıklaşıyordu. “Bu kalabalığın “alığı” kesinlikle benim, “kalab”ı da benim hakkım olan taksiye lambur lumbur binen şu kelli felli herif işte. ” diye düşündü. “Pislik şey ne olacak ” kelimeleri, sıcak ağzından soğuk geceye bir beyaz buhar olarak karıştı. Sinirinden yanındaki, çöp tenekesine, bir tekme savurdu ve bu kez beyaz buhara, yüksek bir tondan “ Alıklığımı hatırlatmasan olmazdı sanki “ kelimeleri eşlik etti. Kendi sesinden irkildi. Pişmanlıkla eğdiği başındaki gözleri,arkasında geri geri ürkek adımlar atan bir çift parlak siyah rugan erkek ayakkabısı gördü. Pişmanlığı arttı… Birini birazda olsa korkutmuş olmak hoşuna gitti sonra. Kimi korkuttuğunu merak etti. Rugan ayakkabılardan başlayan bakışlarını, jilet gibi ütülü pantolondan yukarı doğru taşıdı Hakkı. Devetüyü renginde, dar kesimli paltosunun yakasından, pembe ipek kaşkolünü gördü. Elinde çok şık deri bir evrak çantası vardı. Çantayı tutan eli beyaz, bir erkek eli olmak için çok bakımlı ve narindi. Kumral saçlarından birkaç tutam alnına düşmüş, soğuktan pembeleşmiş yanakları ve kömür siyahı gözleri, beyaz teni ile inanılmaz bir tezat oluşturuyordu. Kaşlarının hem bu kadar gür, hem de bu kadar biçimli olması, bir cımbız marifeti olduğunu akla getiriyordu. Tam o sırada göz göze geldiler. “Akşamın karanlığında siyah bir göz nasıl bu kadar siyah olabilir” diye düşündü Hakkı. Pişmanlığı büyüdü büyüdü, içindeki o kara nehre aktı. Nefretiyle ve pişmanlıklarıyla kararttığı, kabarttığı nehrin içine. Evde onu bekleyen Gülsüm’ü düşündü .”Çabuk gel “ demişti. “ Acele et, taksiye bin. Vücut sıcaklığım şu an hamile kalmak için çok uygun.Sakın geç kalıpta sinirimi zıplatma “. Doktor ne demişti psikoloji çok önemli !
Evrak çantasını tutan beyaz eller, büyüdüler, büyüdüler dev gibi oldular Hakkının içinde usul usul, sinsice akan kara nehri buldular, içine daldılar. Kara nehir kabardı, çağladı, gürledi. Vermek istemedi, ama dev beyaz eller güçlüydü… Aradılar, taradılar sonunda kara sulardan on beş yaşındaki o çocuğu çıkardılar. Hakkı rugan ayakkabılara son bir kez bakıp taksiye bindi. Taksinin meydandan ayrılması ile Hakkı’nın spermleri Gülsüm’ ün yumurtasına doğru yola çıkmış oldu. Aklı da ta yirmi yıl öncesine…
O gece neden sanki herkesin bir yere gitmesi gerekiyordu ki ? Babası her gece kahveye giderdi zaten, milli maç gecesi mi evde oturacaktı. Anneannesinin o gece kötüleşmesi bir tesadüf müydü ? Annesi apar topar evden çıkmadan ”Hakkı’yı da al beraber seyredin maçı baba oğul bu akşam “ dediğinde, babasının ağzından çıkan “Kahveye erkekler gider ” fısıltı bombası Hakkı’nın odasının açık kapısından içeri sızdı, kulaklarında patladı. Fısıltı bir karadelik gibi tüm sesleri yuttu. Hakkı sağır oldu.
– Hakkı sana diyorum oğlum, neydi o arkadaşının adı? Hani kocaman siyah gözlü, zayıf oğlan? Neydi onun adı? Cevap versene oğlum . diye üsteleyen annesinin sorusuna tekrar sesini bulup cevap vermesi sanki yıllar sürdü.
-Yavuz
-Heh Yavuz. Hadi çağır Yavuz’ u da bu akşam beraber seyredin maçı. Hem matematiği de çok iyi değil miydi onun? Beraber sınava çalışırsınız maçtan sonra da.
Yavuz ‘un neşeli sesini, meraklı siyah gözlerini severdi Hakkı. Girdiği yeri aydınlatan, ısıtan tiplerdendi. Eli avuca sığmaz, en olmadık şeyleri yapmak için onu ikna eder, kendini hiç planlamadığı bir şeyin içinde buluverirdi Hakkı Yavuzlayken.
-N’oldu be? Ne bu surat?
-Yok, bir şey Yavuz. Buyur gel içeri.
– Bana bak yeni bir film gelmiş, boş ver maçı falan. Gidip kaçak seyredelim mi? Hem sen sevmesin futbol mutbol ,ne dersin?
-Yok, babam kahvede, önünden geçerken görürse kızar.
– Bu gözlük şapka ve ceketle seni değil baban, anan bile görse tanıyamaz oğlum bak !derken döktü elindeki torbada ne var ne yoksa sehpanın üstüne. Yüzünde de gülümsemelerin en hınzırından bir tane.
– Yok. Annem matematik çalışın dedi.
– Neyin var lan senin gözlerinde kıpkırmızı. Ağladın mı yoksa sen.
-Yok ağlamadım. Dur maçı açayım , başlamıştır.
Yan yana oturunca anladı Yavuz. Yavuz anlardı. Yavuz bilirdi. Yavuzun kocaman siyah gözlerinden hiçbir şeycikler kaçmazdı. Beyaz narin elleri Hakkının ellerini buldu sıkıca tuttu. Babasının tutmadığı elleri.
Uzun bir süre hiç konuşmadan yan yana oturdular. Kapalı televizyonu seyrettiler. Televizyondan yansıyan kendilerini seyrettiler. Hakkı’nın sağ omzu Yavuzun sol omzuna bitişik. Yavuzun sol bacağı Hakkı’nın sağ bacağına yapışık. Tüm Türkiye maçı seyretti, onlar birbirlerini. Seksen beşinci dakikada mahalle gol sesiyle inledi. Yavuz “Baban dimi” dedi. Koca siyah gözlerini Hakkının bal rengi gözlerine dikti. Babasının bakmadığı gözlerinin ta içine baktı . “Benden utanıyor” dedi Hakkı. Gözlerinden yuvarlanan saydam toplar Yavuzun boynunda out a çıktı. Yavuz sustu. Hakkı sustu. Dudakları birbirini buldu. O gün ikinci kez sağır oldu Hakkı. Dünyayı susturan bu kez Yavuzun dudaklarıydı. Kapının açılıp babasının geldiğini duymadılar, duyamazdılar. Babasının yumrukları, dudaklarını patlattı, gözlerini morarttı. Yavuzu tekme tokat dışarı attı. Hakkı’yı iyice dövdükten sonra karşısına aldı ve onu korkunç bir seçime zorladı.
Takside bütün bunları hatırlayınca “o” düşünce geldi çöreklendi aklının baş köşesine yine . Başka bir şey düşünemez olmuştu zaten bugünlerde. Rugan ayakkabılarda tuzu biberi olmuştu doğrusu. Son zamanlarda sabahları kalktığında kafasında iki düşünce oluyordu. İntihar etmeliyim ve çişimi yapmalıyım. Geceleri ise intihar etmeliyim ve karımı becermeliyim düşünceleri iki örümcek gibi tavanda dolaşıyordu.” İntihar etmeliyim” örümceği büyük, siyah, tüylü bir örümcekti ve o karısını becerirken hem ağını örüyor hem de yukarıdan ona sırıtıyordu. Sırıttığını görebiliyordu çünkü sevişirken tavana yüzü dönük olan hep o oluyordu… Yatakta bile hep altta kalıyordu… Hep altta kalan birinin üreme hücrelerinden ne hayır beklenebilirdi ki. Ruhunda ki tüm mutluluğu yalayıp yutan o kara nehrin kara sularına bir bebek nasıl dayanırdı ki ? Karımı becermeliyim örümceği mi ? O cılız zavallı bir örümcekti …
Taksi evinin önünde durdu. Gülsüm yukarda onu bekliyordu. Hakkı elini kapıdan yavaşça çekti. “Vazgeçtim. Cihangir Smith Otel lütfen” dedi. Taksi bu sefer Hakkı’nın spermlerini Gülsüm’ün bir daha asla erişemeyeceği bir adrese doğru yola çıkardı. Hakkı Otele varmadan, taksiyi Tekel bayiinin önünde durdurdu. Kucağında bir şişe votka ile arka koltuğa tekrar yerleştiğinde artık daha kararlıydı. Yapacaktı. Kara nehrin, kara sularına votka karıştığında nehir sakinleşir, bir dere gibi şırıldardı. Hakkı votkanın kapağını açtı şişeden büyük bir yudum aldı.
363 numaralı otel odasında kapısının arkasında yığıldı kaldı Hakkı. Kanı yıllardır bu anı bekler gibi, bileğinden açılan kesikten biran önce çıkmak için fışkırıyordu adeta.Kanları aç bir yarasa gibi emdi halı.. Kanı bedeninden bir an önce uzaklaşmak ister gibi kilitli kapının altından koridora taştı. Kat temizlik görevlisine rastlamasaydı; Yavuz ‘un evine giden yolu biliyordu oysaki .
*
Bir cevap yazın