
kral ayağını uzattı şöminenin ateş gölgesine
duvarda başka bir gölge vardı
nasıl anlatılır bilmiyorum ama
biraz esmerdi, biraz dalgın, biraz kadın
gölge çok, ateş çok, gölgenin hiçliği birazdı
yakuttan bir keman sesi
kralın şarap kadehine değiyordu
duvarı delip geçmek isteyen guguklu saat
sanki yasak elmaları dişliyordu
duvardaki gölge yakaladı saati tam on ikide
ve bağırdı,
bağırdı
çok bağırdı! kral çıplaktı!
gölgenin adını engizisyonda yağlı kağıda yazdılar:
düşes Angelica!
gölgeyi soydular
göğüsleri
guguklu saatin dişlemeyi heves ettiği
elmaları andırdı cellada
cellat bağırdı
bağırdı
hep bağırdı! gölge çıplaktı!
şamdanları pırıl pırıl hayal ediyordu Angelica
tavandan sarkan kristal avizeler
pencereden doluşan rüzgarla
uygunsuz bir Valse kalkmıştı
celladın yanaklarına baktı
gözlerine
ellerine
siyah ellerine! celladın elleri çıplaktı!
son bir günahı işler gibi
alelacele yerinde sayıyordu saatin guguk sesi
o sabaha karşı
sisli
kirli
son derece yerle bir olmuş bir şiir
Angelica’nın ölüm zamanını sarsıyordu
şiir kraldan, cellattan, gölgeden mısralar dişlemişti
çıplaktı!
Bir cevap yazın