
İstiyorum ki
Yağmurlarla kalbe inen güz
Bir gecenin ölü eti iskeletinde
Annesiz kalan evi toprağın eşelemesi
Öbür gecenin
Hülyamı dolduran pınar
Boşluktan gelen büyü gibi
Ellerine değmesiyle yalancı olsun
Damarlarına bile girecek müziğin
Kaldı ki yüzünü okşayan melek eller
Saçını koklayan burun değil o
Bir yalanlama, sabahı kara efkarla
Ateş gibi kefenine dokuması yaşadığını
Doymaz bedenin
Mezar taşında gezen canlılara sunması
Okunabilir çukurlarını, senin o benimsediğin
Sevgililerine ezberlettiğin
Bir yangın yeri olmuş kaderin
Sorma ne şevktir iten seni kumlar altına
Ne kargaşa var artık
Ne kan buralarda
Yollar uzadı çünkü hayat
Sen gittin
İstiyorum ki
Kıyılarına ışık vurmuş balkon çiçekleri
Tabanları güneş, kökleri tel tel
Masalardakilerin kıskançlığında
İyilik derim adına eğer
Yazı kusan beynime yazı ararken
Güzler ortasında
Uzatsan biraz toprak altından aldıklarını
Yığınında -her günün- ardındaki beni bekleyen
Kara duvarlar, şekilli, küflü duvarlar
Kafamı çalan benden kırmızıya
Artık kırmızı duvarlar
Ruhum şadırvandır yıkarsınız ortasında
Umurunda olmaz suyun renginin
Kirletensiniz siz
Atsam adımımı habersizken daha
Bekçi hırsızdan, düdük nefesten
Karanlığa
Erişmeyecek olsa kulaklara şarkılar
Yağmurun sesini dinleyecek olsa toprak
Bir de bedenim ve yüzyıllık şarkısından başka
Bütün özlemişlerin.
Sonra, sonra doyma sabaha.
Bir cevap yazın