Bazen çok iğrenç biri olabiliyorsun, dedi. Evet, tam olarak bunu söyledi. Kelimesi kelimesine hatırlıyorum. Sokak kapısının önünde durmuştu. Üzerinde pembe sabahlığı vardı. Saçları dağınıktı. Gözlerinin altı şişmiş, etrafında halka halka morluklar oluşmuştu. Tam çıkıp gidiyordum bunu söylediğinde. Elimde sıkı sıkıya tuttuğum bavulumla. Merdivenlere doğru yönelmiştim. Başımı çevirdim. Çatlak sesi yankılandı birden. Sağıma soluma baktım panikle. Kimse var mıydı komşulardan?.
Elinde sigarasını tutuyordu. Sigarayı tuttuğu kolunu diğer kolunun üzerine yaslamıştı. Derin bir nefes çekti, bunu söyledikten sonra ve sigarasının dumanını üfledi. Yüzü yoğun dumanın ardında bir göründü bir kayboldu. Başsız bir gövde belirdi onun yerine kapı aralığında. Orada durmuş ona bakıyordum. Kızgındı. Öfkesi gün be gün zehirliyordu onu. Türlü düşünceler geçiyordu beynimden. Kilitlenip kalmıştım olduğum yerde. Neyin yanlış gittiğini bulamıyordum bir türlü. İşime gelmiyordu dediğine göre, anlamak istemiyordum, daha da ötesi önemsemiyordum. Peki ne yapmam gerekiyordu? Sen bul onu da Allah aşkına, diye bağırmıştı. On beş sene , on beş sene…. Kapının yerinden çıkacağını düşündüm o anda. Savrulup üstüme kapaklanacağını hayal ettim. Altında kalıp ezildiğimi, kafamın patladığını, kollarımın, bacaklarımın kırıldığını…Allah korusun!
Apartmandan dışarıya çıktığımda sigarasını söndürüp söndürmediği aklıma takıldı. Sigarayı söndürmediyse, böyle bir ihtimal vardı, birkaç kez yapmıştı daha önce, koltuğa yığılıp kaldıysa, bakışları tek bir noktaya saplandıysa, sigara yanıp yanıp küçüldüyse, külleri halıya, koltuğa, oraya buraya savrulduysa ve en nihayet yere düşüp halının bir kenarını tutuşturduysa… Durdum. Arkamı döndüm. Binadan duman falan çıkmıyordu. Yine de emin olmadım. Geri dönse miydim? Kapıyı çalıp, sigaranı söndürdün mü, diye sorsa mıydım? Yüzüme bir gülücük yerleştirip. Sigaranı söndür dün mü sevgilim? Sevgilim? Sahi, artık sevgili değildik değil mi? Peki ya, şöyle olur mu? Karıcığım… Evet, bunu söyleyebilirim. Hala evli olduğumuza göre. Ne yapar? Bir bahane bulduğumu, çarçabuk geri dönmek için saçmaladığımı düşünür. Düşünür elbet, niye düşünmesin?
Hava soğuktu. Apartmanın tatlı sıcağının ardından, yüzüme çarpan ayaz kendime getirdi beni. Ne yapacaktım? Bugün ve yarın izinliydim. İzinliydik. Güya birkaç plan yapmıştık. Şu hale bak! Kalacak bir yer bulmalıydım. Arabam da aksi gibi bakımdaydı. Amaçsızca yürürken birden mahalle kahvesi gözüme çarptı, kendimi oraya attım. Oldum olası kahvelerden nefret eden ben, yapacak daha iyi bir şey bulamamıştım. Çay ve sigaranın kokusu içimi bunalttı. Sıcak. Boş masalardan birine kuruldum. Gevşedim biraz burnum kokuya alışınca. İçeride gazete okuyan birkaç emekli, saçı sakalı birbirine karışmış, kirli giysilerinin içinde küçülmüş, dalgın bakışlarını eski televizyona dikmiş, sabah haberlerini pür dikkat izlermiş havasında olan birkaç işsiz genç dışında kimse yoktu. Yaşlı kahveci, daha şimdiden yıpranmış ahşap masanın bir köşesinde, kollarını birbirine kavuşturmuş uyukluyordu. Haber spikerinin aynı tondaki sesi uyuşturucu etkisi yapıyor, gözlerim bir açılıp bir kapanıyordu. Başım iki üç kez düştü sanki. Uyumak istiyordum, sonsuza kadar ve hiç uyanmamak. Gözlerimi iyice açıtım, bu duyguya yenilmemek için. Karşımda oturan adamı incelemeye başladım.
Emekli öğretmen Rüstem Bey’di galiba veya Ahmet ya da Mehmet, ne çıkar? Hepsi birbirinin aynı değil mi? Eşleri vardır veya yoktur! Olsalar da olmasalar da bir şey fark etmez onlar için. Konuşulacaklar konuşulmuş, çocuklar evlenmiş, torunlar doğup büyümüş, hayat akıp gitmiştir. Sabah erkenden kalkarlar, çayı demlerler, kahvaltılarını yaparlar. Kahvaltıdan önce ve sonra bir ton ilaç içerler. Bu tansiyon, bu şeker, bu bilmem ne hapıdır. Mahalle bakkalından gazetelerini alırlar sonra, koltuk altlarına sıkıştırıp kahveye gelirler. Öğleye kadar onunla oyalanırlar. Okunmadık satır, çözülmedik bulmaca bırakmazlar. Zaman geçtikçe kalabalıklaşır içerisi. Makul bir sayıya ulaştıklarında öğretmen Rüstem Bey başlar taşradaki anılarını anlatmaya. Ahmet ve Mehmet Beyler başlarını sallarlar saygıyla. Bilmem kaç kez dinlemişlerdir aslında. Çaylarını höpürdeterek içerler, kahve dokunur çoğu zaman. Geçim derdi, siyaset, gündelik sohbetlerin ardı arkası kesilmez. Başka? Canları isterse kâğıt çevirirler birkaç el. Sonra… Akşam olur, herkes evine gider. Aynı evde yıllarca berber olmanın getirdiği bıkkınlık eve girince yapışır üstlerine. Alışkanlık, yalnızlığı bastırsa da çoğu zaman, karı ve koca pişmandır geçen yılların arasına sıkışıp kalmış mutsuzluklarına. Her şey aynıdır. Mutfak tezgâhında duran su ısıtıcısı, koltuktaki yıllanmış yastıklar, naftalin kokusu yüklükteki. Değişen ne vardır, giden zamandan başka? Artan çizgiler, dizlerdeki ağrılar, zaten ağırmış saçlar. Müzeyyen Hanım akşama kadar Rüstem Bey’in yolunu gözler, kapıdan içeri girince başlar sızlanmaya. Rüstem Bey çıkışır, Müzeyyen Hanım ağlaşır.
Zamanın nasıl geçtiğini fark etmedim. Akşam olmuş. Yaşlılık üzerime gelip oturmuş. Kalktım, silkelendim şöyle bir. Bavulumu aldım, karanlığa karıştım.
Kar yağıyor. Bir kar tanesi burnumun ucuna düştü. Karanlık yaramaz kar taneleriyle aydınlığa dönüyor. Hazırlıksızım. Üşüyorum. Üzerimde sonbahardan kalma bir pardösü. Sabahki ayaz kırılmış oysaki. Köprünün altına vardım. Korkunç bir trafik. Bu şehir ne karı sever ne yağmuru. Araçların arasından karşıya geçiyorum. Zamanda bir kırılma yaşıyorum sanki. Yirmi beş sene önceye gidiyorum. Şurada tam bu mağazanın köşesinde Esma’nın gölgesi beliriyor. Yine geç kalmışım buluşmaya. Gözleri yerde, pes etmemiş beni beklemeye. Görünce beni gülümsüyor. Soğuk ellerini tutuyorum. Başını omzuma dayıyor. Kızmaz, bekler, sabırla. Burnuna bir kar tanesi düşüyor. Kaldırıyor başını, biliyor musun diyor, kar kristallerinin şekilleri birbirine benzemez, hepsi farklı farklıdır. İlgilenmiyorum. Bana ne kar kristallerinden! Önümde bir sürü sınav var, beş kuruşum yok cebimde. Çok çok öğrenci kahvelerine takılıyoruz. İçtiğimiz bir çay, yanında simit. İlk sevgilim Esma. Edebiyat Fakültesinden. Onun da parası kısıtlı, yurtta kalıyoruz. Ben Hacettepeli, o Gazili. Dert etmiyor parasızlığı, şiirleri seviyor, uzun uzun okuyor bana. En çokta Nazım’dan. Sıkılıyorum. Aklım okula kırmızı Ford’uyla gelen Cenk’te. Babası Banka Müdürü. Neden benim de olmasın? Ayağımda mekap, üzerimde yeşil ucuz parkam. Baharda Kuğulu’da , Botanik’teyiz. Yetmiyor, ah şu müfettişlik sınavlarını bir kazansam. Çok çalışıyorsun, diyor, zamanla olur, kırmızı Ford gözümden gitmiyor. Esma’nın gülümsemesi, sakinliği, sinir oluyorum ona. Daha fazlası olmalı, oldu da. Şimdi … Ne yapıyordur acaba? Evlenmiştir benim gibi, çocukları olmuştur, benim olmadı ya, öğrenciler yetiştirmiştir, eminim, iyi bir öğretmen olmuştur. Kocasına şiirler okuyordur, belki kırmızı Fordları yoktur.
Acaba o zamanlar mı dönüşmeye başladım iğrenç birine, karımın dediği. Kafka’nın Samsa’sı gibi bir böcek mi oldum ben? Bilmiyorum. Telefonum çalıyor. Bir umut açıyorum, eve çağırılmayı bekleyerek. Arabam bakımdan çıkmış. İyi diyorum, yarın alırım. Belki değiştirmeliyim. Son zamanlarda sorun çıkarıp duruyor. Zeynep’in siniri geçmiş midir? Geçmez. İnattır. Birkaç gün takılırım orada burada. Belki İstanbul’a giderim. Gelen üç beş teklifi görüşmeye. Yeni bir iş…Yeni bir ortam…. Neden olmasın? Ya Zeynep? Asla sıcak bakmaz İstanbul’a. Hem onun işi burada. Uzak kalmak iyi olur biraz. Düzeliriz ya da….Kim bilir? Amaaaan, boş ver gitsin.
Yarın yeni bir araba bakacağım. Hazır kampanyalar varken. Neden olmasın?
KAR TANELERİ – DİDEM SAYAT
Son Yorumlar
- Lilya – Şiyar Ayaz için e.
- Yolculuk Hali – Cemil Şen için Mehmet BONCUKOĞLU
- SÜKUNETİMİN ÇIĞLIĞI – GAİUS FLAVİUS DİVİNUS için Gaius Flavius Divinus
- SÜKUNETİMİN ÇIĞLIĞI – GAİUS FLAVİUS DİVİNUS için Hamit Taha sayın
- METİN UCA – FİRDEVS ALYA için EMİN ERENSOY
En Çok Okunanlar
Senin İçin – Ece Naz Ak
66 views
GEL EY SEVGİLİ – BİLHAN AKKAYA
53 views
ARAF-NURTAÇ GÜL
33 views
BAYRAM SEVİNCİ-AYDAN AY
31 views
TEŞEKKÜRLER HAYAT-MERVE OTÇEKEN
22 views
Son Yorumlar
- Lilya – Şiyar Ayaz için e.
- Yolculuk Hali – Cemil Şen için Mehmet BONCUKOĞLU
- SÜKUNETİMİN ÇIĞLIĞI – GAİUS FLAVİUS DİVİNUS için Gaius Flavius Divinus
- SÜKUNETİMİN ÇIĞLIĞI – GAİUS FLAVİUS DİVİNUS için Hamit Taha sayın
- METİN UCA – FİRDEVS ALYA için EMİN ERENSOY
Bir cevap yazın