
Sonbaharla birlikte ağaçların yaprakları da dökülüyordu. Yağmurlar yağıyor ardından gökkuşağı açıyordu. Tam bu zamanlarda gelmişti Aylin Paris’e. İstanbul’da yaşayan ailesinden ayrılmak zorunda kalmıştı çünkü okulu için burada görev yapması gerekiyordu. Aylin sempatik, güler yüzlü, yardımsever ve hayvan canlısı bir kızdı. 18 yaşındaydı. Sarı renkli lüle lüle saçları omzundan iner ve nerdeyse sırtına kadar gelirdi. Paris’te olduğu bir gün dışarı çıktı cesaretle. Pek uzağa gitmedi zaten kaldığı yer de merkezdeydi. Bir parka girdikten sonra bankın üstünde tir tir titreyen baştan aşağı ıslanmış beyaz renkli bir köpek yavrusu gördü. Boynunda tasması vardı ama isminin yarısı silinmişti. Sadece “So” harfleri okunuyordu. Aylin de ismini “Sofia” koymaya karar verdi. Hemen köpeği kucaklayıp evine götürdü. İyice temizledi, kuruttu ve ısıttı. Bankın güvenliğine eğer sahibi buraya gelirse ve sorarsa diye telefon numarasını bırakmıştı. Aylin akşama kadar bekledi. O sırada köpek için komşusundan mama almıştı. Artık geç olmaya başlamıştı ve Aylin tam umudunu kaybedecekken telefonu çaldı. “Hi, my name is Kerim. I am the owner of the dog you saw in the park today” dedi arayan kişi. Aylin Kerim ismini duyunca onun da Türk olduğunu düşündü ve “Are you Turkish?” diye sordu. Kerim “Yes I’m. Are you Turkish too?” diye sordu. Aylin onayladı. Türkçe konuşmaya başladılar. Biraz sohbet edip tanıştıktan sonra bir sonraki gün aynı parkta buluşmayı kararlaşırdılar.
Sabah olduğunda Aylin heyecanla hazırlanıp çıkmıştı evden. Neden bu kadar heyecanlı olduğunu o da bilmiyordu ama mutluydu. Hem köpeğin sahibini bulmuştu hem de belki bir arkadaş edinmişti. Hava biraz soğuktu ve Aylin’in ne atkısı ne de şapkası vardı. Kerim’i beklerken üşümüştü. Kerim Aylin’in yanına geldiğinde ilk selamlaştılar. Köpek sahibini özlemiş olacaktı ki hemen sahibinin kucağına atladı. Aylin biraz utanmıştı çünkü Kerim çok yakışıklı ve uzun boyluydu. Hatırladığı kadarıyla 22 yaşındaydı ve mimardı. Kerim Aylin’in üşüdüğünü görünce hemen atkısını ona verdi:
“Ya kusura bakma benim ise gitmem lazım ama daha sonra bu buluşmayı telafi edebiliriz istersen” dedi Kerim. Aylin’in kalbi pır pır atmaya başlamıştı:
“Ben buraları çok bilmiyorum ama” dedi.
“O zaman ben sana hem buraları tanıtırım hem de sıcak bir kahve içeriz.” dedi Kerim de. Aylin mutlu mutlu eve gittikten sonra düşünmeye başladı hayallere daldı. Kendini durduramıyordu. Âşık mı olmuştu yoksa…
Üç gün sonra Kerim Aylin’e yazdı:
“Bugün buluşmak ister misin?”
Aylin ise:
“Tabi ki” deyip hazırlanmaya başladı. Kerim ve Aylin ilk önce Paris’te dükkân gezdiler. Sonra yorulup bir kafede oturdular. Sohbet ilerlerken Kerim:
“Normalde köpeğimin ismi Sosis’ti ama sen ismini Sofia koyduğun için değiştirip Sofia yaptım.” dedi.
Aylin daha da heyecanlandı ve o sırada sanki Kerim’in gözleri Aylin’in gözleriyle buluşmuştu. Kafede ise LP-Lost on You şarkısı çalıyordu. Günleri çok güzel geçmişti. Gün boyu sohbet edip bol bol eğlenmişlerdi. İste o gün Aylin gerçekten Kerim e bir şeyler hissettiğini anladı. Ve kafede çalan şarkıyı eve gidince tekrar tekrar dinledi.
O günden sonra her hafta en az üç kez buluşmaya başladılar. Her buluşmaları rüya gibi geçiyordu. Bir ayın sonunda Kerim Aylin’e çıkma teklifi etmişti. LP-Lost on You şarkısı ise onların şarkısı olmuştu. Aralarında yaş farkı vardı ama yine de çok iyi anlaşıyorlardı.
Aradan iki yıl geçti. Aylin okulunu bitirip aşçı olmuştu ve Kerim’le evlenmişti. Artık aynı evde yaşıyorlar ve her günleri birlikte geçiyordu. Aylin tam da istediği bir adamla tam da istediği bir şekilde hayatını sürdürüyordu. Kerim ise Aylin’i her şeyden çok seviyordu.
Hacı Sabancı Anadolu Lisesi
Kirpi Edebiyat ve Düşün Dergisi olarak öyküsü için Hacı Sabancı Anadolu Lisesi “Yaratıcı Yazarlık Kulübü Öğrencilerinden 9F Sınıfı Beren BEYCUR‘a teşekkür ederiz.