
Tabii her şey daha farklı olabilirdi. Hiç olmamışçasına olmayabilirdi de zaten olmadı da. Yine kendimi kendime aklama çabalarım mı? Vicdan denilen sümsük duyguyu bastırma çabalarım mı? Bir karınca yuvasına sıkışmış gibi hissediyorum bu salya sümük duvarların ardında. Geleceğimi kursaydım da şu insana acıların en merhametsizini yaşatan yası yaşamasaydım. Ama iş işten geçti. Kendimden nefret ediyorum işte kim engel olacak bu duyguya? Yıllar önce terk etseydim de bu kenti, bir daha iklimine bile uğramasaydım. Ardıma bakmadan koşup hiç adım atmamış gibi yabancı kalsaydım. Kolay mı sanıyorsun bu cümleleri kurmak ha? Ne cesaretim vardı ne de içimde bir zerre umudum. O gece neden gitmedim, gidemedim bilemiyorum, söyleyemiyorum. Bu ruhu katran kara kente mi, hüzün çiçeklerinin kapladığı anılara mı bağlanıp kaldım. Yoksa bir hayat düşüncesi mi beni büsbütün korkutuyordu. Acıya bile ızdırap olmuş bir maske ile döndüm çukuruma. Kapıyı ardına kadar gürültüyle açmama rağmen kimse yoktu. Tek bir ses bile yoktu. Gitmemek düpedüz zırvalık, inanmak da mümkün değil. Yapayalnız kaldım şu koca kentte. Tek bir canlı bulamamak ne denli acıtır canı bilir misin? Niye bilesin ki? Kimsesiz bir mezar bulsam, ağlasam ne dersin ha? Bir mezar bile görsem ağlarım, gözyaşım burnumun ucuna kadar gelir ama neyse. O mezar bana yuva olur. Yaşanmışlık, yaşanmamışlık, acısı, pişmanlığı ve hiçliği. Dört duvar arasında kaldım bu demir parmaklıkların ardında. Kadınlığım aşağılanmış, çocuklarım benden koparılmış ailem sırt dönmüş bana. Hangi çiçeğin rengi ya da kokusu iyi gelebilir ki bana? Mutluluğu görmek bile acı veriyor anlamıyor musunuz ha? Ne bakıyorsunuz? Bakın bir de gülüyorsunuz. Bana acımak sizin ne haddinize ha? Ellerimi çözer misiniz? Çöz şu elimi, bakma bana. Nereye gidiyorsun? İzin verin bana, götürmeyin geri yalvarırım. Öldürün beni haydi öldürün ne olur istemiyorum o dört duvar arasına girmek haydi yalvarırım. Yalvarırım.
Bir cevap yazın