Yaz-kış soğuk olan evime girdiğimde yüzüme çarpan rutubet kokusunu yadırgamadım. Hindistan’da işim uzun sürmüş,tam iki ayımı orada geçirmiştim. Sonunda eve döndüğümde anahtarı dahi zor buldum çantada.. Garip şey,nasıl da çabuk alışıyor insan başka yerlerde olmaya…
Halbuki insan her gittiği yerde evini arar,özler diye biliyorum. Belki de evin özlenen yanı içindekiler ve yarattığı huzurdur. Ben evimi özlemedim.
Yüksek topuklularımı çıkartıp,mor kurdelemi de askıya bıraktıktan sonra koltuğuma gidip oturdum. Birden gözlerim hiç dolmamış olan yüzük parmağıma kaydı. Bir bebeği şefkatle emzirememiş olan göğüslerime dokundum. Acı…
Yıllardır gurur duyduğum tek tabanca,tuttuğunu koparan, oradan oraya koşan, dilediğince yaşayan beni düşündüm yağmurum çiselemesini izlerken.
Kahve sıcak. Hava soğuk. Ve evin soğuğundan çok yüzüme vuran yalnızlık kokusu. Birden kulağımda efsunlu sesler duymaya başladım ve o an hayatımın akışını elime aldım. Carpe Diem tabloma bir selam çakıp onu duvardan indirdim ve bir ilmek bağladım tavandaki demire. Sanki bunun için vardı. Ayağımın altındaki iskemleyi iterken 52 yılım aktı gözümün önünde. O an yüzleştim. Soğukla..
Ben Semiha.
Bir cevap yazın