İç ayaklanmalarım
Kıyısız bir ıssızlık bulma
Sevincinde
Böylesi ancak
Kuşlardan küllenir
Ve bizimkisi
İpeğin kılıca aşkı
Yaşama
Mermi gibi fırlayıp
Yatağından
Çığlıklarını kuşlara
Sesini dut ağacına
İşleyen ellerin derdi
Kendi boşluğunda
Düş kuyusuna düşer
İrkilir her şiirle
Yeniden yeniden
Başlayan uykularda
Tohumda çürürse
Yorgun düşer bedenim
Yanacaksa ruhum
Ne gelir dizelerimin ellerinden
Öyle bir yok olur ellerim
Bulamazsın
Görünce bir kadının
İman tahtasını
Acıya en duyarlı
Yerim kanar
Ağzını şiirle yıka
solup giden hayat
kırıyorlar köklerini
inceden inceye
bir kavdım yandım
tutuştum
ardımda küller bırakıp
şimdi geçsin
aşkın fırtına ederi
denizleri dağları
düşünüyorum
hiç mi hiç grilik
sarmıyor içimi
istediğim
balığın denizden
ormanın gökten istediği
dokunuyorum
parmaklarımla birden
neye sürsem elimin
soğumasın istiyorum
hayat bende
hala öyle kaybolma
korkusuyla sokağına
tutsak bir çocuğun
Mehmet Özgür Ersan / Mamak – Temmuz 2011
Bir cevap yazın