Diren, filmi 1912 yılında Londra’da kadınların oy kullanma hakkı için mücadele eden bir grup kadının öyküsünü anlatmaktadır.
Bayan Watts, 7 yaşından beri çamaşırhanede çalışan bir kadındır. Evlidir ve bir oğlu vardır. Kocası da kendi gibi aynı çamaşırhanede çalışmaktadır. Erkekler zamanın dünya görüşüne göre, kadınların oy kullanma haklarına sahip olmasına sıcak bakmamaktadırlar. Bayan Watts, Başbakan Lloyd George’un önünde çamaşırhanedeki yaşantısını anlatan bir konuşma yapar. Oy kullanma hakkına sıcak bakmaktadır, ancak kocası bunu desteklememektedir.
Kadınların oy hakkı mücadelesine katılan kadın grubuna “direnişçiler” denmektedir. Buluşma yerleri bir eczanedir. Eczacının eş, kadın, direnişçilerin bölgedeki lideri konumundadır ve eczacı eşi de erkek grubundadır. Bayan Watts’ın Westminister’daki konuşmasını kutlamak için onu eczaneye beş çayına davet eder. Bu sayede çamaşırhanede çalışan direnişçi bir kadın arkadaşının, Bayan Miller, sayesinde, Watts direnişçilerle ilişki kurmuş olur.
Böylece Woods Watts bir barışçıl yürüyüş eylemine katılır. Bu yürüyüş sonucunda Başbakan’ın kadınların oy hakkını kabul etmediğini öğrenirler. Polisler barışçıl gruba şiddetle karşılık verir. Gözaltına alınırlar. Polis Müdürü Bayan Watts ile konuşur ve ona bir hafta içerde kalacağını bildirir. İş yerinde erkek arkadaşları kocasına sataşır. Direnişçilerin lideri Bayan Pankhurst’tur, ama o da kaçaktır. Woods, bir haftalık tutukluluk sonrası serbest bırakılır. Oğlu George uyurken eşiyle konuşur ve bir daha olmayacağına söz verir. Filmin bir bölümünde, işte çalışırken işyeri sorumlusunun Bayan Miller’ın 12 yaşındaki kızı Maggy’ye sarkıntılık yaptığını ve daha küçükken Bayan Watts’ı da taciz ettiğini öğreniyoruz.
Bir gece Bayan Pankhurst’un konuşmasını dinlemek için direnişçiler gizlice toplanır. Aralarında Woods da vardır. Bayan Pankhurst konuşmasında İngiltere’deki kadınları başkaldırıya çağırır. Polisler müdahale eder ve kaçarken Pankhurst, Woods’a: “Asla pes etme, mücadeleden vazgeçme,” der.
Polis Woods’u evin önüne attığında kocası Sonny eve almaz ve oğlu George’u da göstermez. Direnişçiler, sendika dayanışması olarak Woods’un barınmasına yardım için bir kiliseye yerleştirir. Polis Woods ve diğerlerinin resmini gazetelerde yayınlattırır. İşyeri sorumlusunun rahatsız etmesine karşılık eline sıcak ütü basarak karşılık verir. Gözaltında polis memuru muhbirlik teklif eder. Teklifi bir mektupla reddeder ve polis memuruna tamamen direnişçilere katıldığını bildirir.
Direnişçiler Londra’daki posta kutularını ve telgraf tellerini sabote ederler. Polis tutuklamalarda bulunur. Woods’un arkadaşı Bayan Miller hamiledir ve direnişçileri bırakır. Kocası Sonny, oğlu George’a bakamadığı için onu evlatlık verir. Bir gece Başbakan Lloyd George’un yeni yapılan yazlık evini havaya uçururlar. Woods tutuklanır. Cezaevinde açlık grevine gider. Sonunda serbest bırakılır.
Kadın Sendikası’nda görüşürken Kral’ı hedef almaları gerektiğine karar verirler. At yarışı sırasında eyleme geçecekler, çünkü bütün dünya kameraları yarışı dünyaya vereceklerdir. Kocası kapısını kilitlediği için Edith, hipodroma gidemez. Woods ve arkadaşı Emily hipodromda eylemlerini koyacakları fırsatı aramaya başlar. Arkadaşı Emily Woods’a: “Asla teslim olma, mücadeleden asla vazgeçme,” dedikten sonra, kendini koşan atların önüne atar. Mücadeleleri ilk şehidini vermiştir.
Woods trenle Londra’ya döner ve eski çalıştığı yerde Bayan Miller’ın kızı Maggy’yi alıp başka bir yerde iş bulur. Gazeteler Edith Davison’ın cenazesine binlerce kişinin katılacağını birinci sayfada manşetten vermiştir. Cenaze arabasında “Sahip olduğu her şeyi başkalarının uğruna verdi,” yazılıdır.
İngiltere’de 1918 yılında 30 yaş üstü kadınlara oy verme hakkı tanınmıştır. 1925 yılında kadınların çocuklar üstünde erkeklerle aynı hakka sahip olduğu kabul edilmiştir. 1928 yılında ise, kadınlar erkeklerle aynı oy verme hakkına sahip olmuştur. Film, diğer ülkeleerde kadınların hangi yıllarda oy verme hakkına kavuştuklarını gösteren bir fragmanla biter.
ODTÜ İktisat’ta öğrenciyken, Batı’da özel mülkiyet hakkının burjuvazi tarafından çok çekişmeli mücadele sonucu elde edildiğini öğrendim. Diğer tarafta, Osmanlı’da toprakta özel mülkiyet hakkı bir takım girift mücadeleler sonucu kazanılmıştır. Aynı şekilde Bilkent, Osmanlı Tarihi dersinde Trakya’da halkın İslam’la Hristiyanlık arasında ikileminin gel-gitler sonucu oluştuğu bilgisini edindim.
Diğer yandan kapitalizm içinde işçi sınıfı hakları uzun mücadeleler sonucu kazanılmış haklardır. Özellikle Batı’da feminist hareket, kadınların mikro-iktidarını toplumun her zerresine kadar yaymaya çalışan bir uğraşın eseridir.
Günümüz toplumlarında sürekliliğini koruyan ve kalıcı olan her hak, verilen uzun soluklu mücadeleler sonucu elde edilmiştir.
Bir cevap yazın